Mustafa BİLİK

Sorgulayalım artık

Mustafa BİLİK

26 Kasım 1943 günü Kuzey Anadolu Fay Zonu'nun orta kesiminde, Ladik ile Tosya arasında 7.2 büyüklüğünde çok yıkıcı bir deprem olduğunu Samsun’da yaşayan herkes bilmeli.


Batıda Erbaa'dan doğuda Ilgaz'a kadar uzanan 300 km uzunlukta ve 20 km genişlikte bir fay içerinde yer alan tüm yerleşim alanları harabe haline getirmiştir. Deprem, geniş bir alanı etkilemiş, doğuda Taşova’dan, batıda Ilgaz’a kadar uzanan kasaba ve köylerde hissedilmiştir. Büyük kayıpların olduğu bu depremde, binaların yüzde 75’i yıkılmış, kamu binaları ve tarihi binaları tamamen yıkmış ve karayolları, tren yolları ve telgraf hatlarında onarılamayacak hasar meydana gelmiştir. Deprem sonrası yangınlar çıkmış ve ilave hasar meydana gelmiş, 2300’e yakın insan yaşamını yitirmiş 5.000 kişi yaralanmıştır. Deprem, 265 km uzunluğunda yüzey kırığı meydana getirmiştir.
Üstelik 1943 yılını düşündüğümüzde evlerin bir iki katlı yapılar olduğunu göz önüne almamız gerekiyor. Yani şimdiki gibi çok katlı binalar yok.


1943 yılında bu zararı veren Ladik Depremi günümüzde Samsun’a nasıl bir zarar verir düşüncesi bile korkunç. Samsun'da en son 1943 yılında yaşanan depremden sonra 77 yıldır deprem yaşanmadı.


Aradan geçen zaman bize deprem gerçeğini unutturdu. Zaman zaman İzmir depremi gibi felaketler yaşandığında şöyle bir deprem gerçeğini hatırlıyor sonrasında yine her şeyi unutuyoruz.


Ev alırken kaç kişi aldığı dairenin depreme dayanıklılığını sorguluyor. Hepimiz evin banyosunda hangi renkte taş var? Manzarası nasıl? Atakum’da otoparklı daire ise her zaman tercih edilebilir. Kriterlerimiz bunlar. Oysa yavrularımızla yaşayacağımız o yuvanın depreme dayanıksız olması en çok zararı kime verecek?


Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı Gül Yüzüncü Yılmaz, deprem ile ilgili yaptığı açıklamada “Sonuçta biz bir deprem ülkesiyiz. Kimse Samsun’da deprem olmaz diyemez” diyerek İzmir depremi sonrası uyarıda bulundu. Bu uyarı bizi bir süre korkutacak. Sonra yine her şeyi unutacağız. Ta ki yeni bir deprem meydana gelene dek. Ama bir sonraki depremin bizim başımıza gelmeyeceğinin garantisi yok.


65'inci saatte enkaz altından kurtarılan Elif bebek, 91 saat sonra kurtarılan Ayda bebek için nasıl hepimiz sevinçten duygulanarak ağladı isek bir sonraki depremde enkaz altında kalan bizim evladımız olabileceğini unutmayalım.
Depremde Türkiye çok yol aldı. Ancak yapılan depreme dayanıklı binalardan ziyade yol aldığımız konu deprem sonrası kurtarma çalışmaları. En son İzmir’de bunu gördük. Çok profesyonelce yapıldı çalışmalar. Ancak İzmir’de yıkılan bina sayısı sadece 9. Üstelik sadece 9 binanın enkazının kaldırılması 4 gün sürdü. O da insanüstü bir gayretle çalışan tecrübeli ekipler sayesinde. Oysa 1999 Gölcük depreminde binlerce bina yıkıldı. Bugün Samsun’un en değerli konutlarının yer aldığı bölgelerdeki binaların deprem sonrası enkaza dönüştüğünü düşünün. Enkaz altında kaç kişi kalacak? Bu kadar insana yapılacak müdahale kaç günde bitirilebilecek? En yakınlarınız bu kadar süre enkazın altında dayanabilecekler mi?


Sorgulayalım artık. Ev alırken mevkisini, otoparkını, banyosunu, odalarının büyüklüğünü göz önüne alırken bir de depreme dayanıklı mı? değil mi? Bunu da sorgulayalım. Neticede deprem değil, ailemizle mutlu huzurlu yaşama hayali ile dünya kadar para verip aldığımız binalar öldürüyor.