Av. Tufan Akcagöz

HAZİRAN BİR ŞAİR KABRİSTANIDIR

Av. Tufan Akcagöz

Ben bahara karışmam ama yaz için söyleyecek çok sözüm var. 

Her haziran, insanın içinde mutlaka bir Sait Faik kanatlanır. 
Bilirim ve söylerim.
Havalanır, havalanır, havalanır.. 
İnsan, bir daha dönülemez olduğunu bilmeden yaşar böylesi günleri.
Farkında olmadan geçer bu mevsimin rüzgarı. 
Özlemek için tanımak, hasret çekmek için yaşamak gerek. 
Sevmek içinse, bir defa kokusunu içine çekmek yeter. 
İnsan sevdi mi hasret çeker.. 
Dört mevsim arasında gider gelir yaşam.
Her iklime uyar insan. 
Ama bu günler bir başka!
'Sana nasıl bulsam, nasıl bilsem
Nasıl etsem, nasıl yapsam da..
Meydanlarda bağırsam;
Sokak başlarında sazımı çalsam
Anlatsam şu kiraz mevsiminin
Para kazanmak mevsimi değil
Sevişme vakti olduğunu..'
Kime neyi, nasıl anlatacaksın Sait Usta? 
Kimsenin zamanı kimseye uymaz.
Kimsenin aklı, diğerine denk gelmez.
Bütün ruhlar coşkun bir sel gibi akıyor da bir benimki mi sıkılgan? 
Hem vakit dar..
İnsan, her şeye rağmen umutvâr. 
Sonra kapkara bir bulut çöker insanın yüreğine.
Puslu, nemli..
Bu ne şimdi?
Üstünde Orhan Kemal, Ahmed Arif, Nâzım Hikmet kadar büyük bir yalnızlık.. 
Haziran, baş belası bir yürek sancısı ile taşıyor bütün haşmetini. 
'İstediğin kadar büyük ol, geldiğin yer toprak, gideceğin yer gene toprak.' diye söyleniyor Orhan Kemal.
Sonra, 'İnsanın gâvuru, müslümanı olmuyor arkadaş. İnsanın insanı, insan oluyor!' sözleri ağzından dökülüyor bir çırpıda.
Ne güzel söylüyor!
Ders veriyor.
Arı, duru..
Taptaze bir incelik dağılıyor gökyüzüne. 
Orhan Kemal, keşfi henüz bütünüyle tamamlanmamış tarihi bir yer altı şehri gibidir.
Her odacığında ayrı bir gizem, her kürek dokunuşunda ayrı bir heyecan gizlidir. 
Toprak, çocuk gibidir. 
Kokusu, çocuk kokusu gibi vazgeçilmezdir. 
Hoyrattır toprak.
Vurur kırbacını tohumun yüreğine. 
Vurdukça yeşerir, yaz yemişleri..
Dürülü bir kilim gibi saklar esrarengiz bedeninde kahverengi dallarını, çınar ağaçları. 
Göz yaşlarını yapraklarında taşır fidanlar. 
Ne güzel yürüyor yolunu Ahmed Arif!
Bir daha gelse dünyaya, aynı yolu yine yürür müydü?
Yürürdü kuşkusuz. 
Yürekli adam..
Çelik gibi çakılı duruyor gövdesinde kalbi. 
Cennet mi en çok yakar insanı, cehennem mi? 
Yokluk, bir çeşit yalnızlıktır. 
Bir çeşit mahrumiyettir cehennem. 
'Yokluğun cehennemin öbür adıdır; üşüyorum, kapama gözlerini!' 
Sessiz bir çığlıktır zaman; gideni aratır, geleni umutlandırır.. 
Türk şiirinin cenaze mevsimidir haziran.
Ulu bir tabut iner şairler diyarından yere. 
Neşesi kaf dağının ardında, büyük bir kalabalık uğurlar, gizemli yolculuğa şairi. 
'Bizim avludan mı kalkacak cenazem? 
Nasıl indireceksiniz beni üçüncü kattan? 
Asansöre sığmaz tabut, 
merdivenler daracık.. 
Belki avluda dizboyu güneş ve güvercinler olacak, 
Belki kar yağacak çocuk çığlıklarıyla dolu, 
belki ıslak asfaltıyla yağmur. 
Ve avluda çöp bidonları duracak her zamanki gibi. 
Kamyona, yerli gelenekle, yüzüm açık yükleneceksem, bir şey damlayabilir alnıma bir güvercinden; uğurdur. 
Bando gelse de, gelmese de çocuklar gelecek yanıma, 
Meraklıdır ölülere çocuklar. 
Bakacak arkamdan mutfak penceremiz. 
Balkonumuz geçirecek beni çamaşırlarıyla. 
Ben bu avluda bahtiyar yaşadım bilemediğiniz kadar. 
Avludaşlarım, uzun ömürler dilerim hepinize.'
Güle güle Nazım usta, güle güle sana!
Ölüm bir nihayet değil hiç birimiz için.
Yaşadığın zamanı hatırla, ölüp ölüp dirildiğin günleri.
Ölüm bir nihayet değil usta!
Uğrun açık olsun.. 
Bir martı, aynı hatayı iki kez yapmaz.
Bir kedi de..
Martı dalar çıkar, öğrenir dalgayı, denizi..
Kedi korkar çoğunlukla, atmaz o en son attığı yanlış adımı bir daha.. 
İnsan öyle mi?
Ne kediye benziyoruz, ne de martıya. 
Art arda yanlış adımlar atar dururuz da, bir de aksini savunuruz. 
Düşe kalka yürüdüğümüz yollar, en büyük okul olur bize. 
Çektiğimiz acılar, zafer nişanımız. 
Her acı bir ders verir çünkü, iyi ya da kötü.. 
Bir orman yanar sonra.
Yalazı göğe durur. 
Binlerce ağaç yok olur gider, içinde hüznü kapkara olur.  
Bir kuş ölür, bir düş kalır..
Ezilen bir toprağın mayasıyız hepimiz. 
Kimimiz kupkuru dökülür, kimimizin suyu taşar üzerinden, geriye büsbütün bir cıvıklık kalır. 
Hazin bir hikayedir bu sahnede günlerimiz. 
Yorgun akşamlar insanıyız; biraz çapaçul, biraz hırpani.. 
Bir şair gider, çok şey götürür bizden.
Bir şair ölür, bin defa eksiliriz. 
Haziran bir şair kabristanıdır.