Akın Üner

YENİ TÜRKLER ESKİ TÜRKLERLE KAVGALI

Akın Üner

Bugünlerde yeni romanım Hunasya’yı yazıyorum…

Allah nasip ederse, Milattan önce 8. Yüzyılda Tanrı Dağı civarında Saka Türklerinin yaşadığı destansı bir öyküyü anlatmaya çalışacağım.

                                                     ***

Hikâyesi günümüzden 2800 sene evvel geçen bir roman yazıyorsanız işiniz zor demektir.

O zamanlar insanlar ne yiyip içiyor, nasıl kıyafetler giyiyorlardı?

Birbirleriyle hangi dilden konuşuyorlardı?

Günlük yaşamları nasıldı?

Değer yargıları neydi?

Neye inanıyorlardı?

                                                     ***

Tarih yazmak, sorumluluk ister. Kurgu yaparken gerçek tarihle çelişmeyeceksiniz.

Çelişirseniz ne olur derseniz, çok da bir şey olmaz aslında.

Okuyanları yanıltırsınız. Dizisi filan çekilirse yanılan insan sayısı da artar. Ama bunun bir yaptırımı yok tabii…

Velakin, okuyucusuna ve mesleği tarihçilik olanlara saygılı iseniz o başka…

Araştırıp doğruyu bulmaya çalışacaksınız. Okuyacaksınız, öğreneceksiniz. Sonra romanı kurgulayıp yazacaksınız.

                                                    ***

Yakın dönem tarihini yazmak nispeten kolaydır. Günümüze ne kadar yaklaşırsanız o kadar kaynak bulursunuz.

Mesela Atatürk dönemi hakkında roman yazmak, Fatih Sultan Mehmet dönemine oranla çok daha kolaydır.

                                                       ***

Daha önce Sarı Saltık serisini yazarken çok zorlanmıştım. 13. Yüzyılı yazmak zor… O dönemde yaşayan bir evliyayı yazmak daha da zor…

Binlerce sayfa okuduktan sonra ancak kurgu yapabildim.

Beş sene uğraştıktan sonra üç ciltte yaklaşık 750 sayfalık bir roman çıktı ortaya.

Güzel oldu mu, orasına okuyucu karar versin. Ama şurası bir gerçek ki bundan sonra Sarı Saltık hakkında yazacak edebiyatçılar için bir kaynak çıkartmayı başardık.

                                                      ***

2800 sene öncesini yazdığıma göre Sarı Saltık serisinden pek ders almadığımı söyleyenler çıkabilir. Üstelik de böyle söyleyecekler çıkarsa bal gibi de haklı olurlar.

Çünkü 2800 yıl önce Altaylar’da yaşayan Türkler hakkında bilgiler çok kısıtlı…

Yazılı kaynaklar, o dönemden yüzlerce değil çoğunlukla binlerce yıl sonra kaleme alınmış.

O dönemi yazanlar – tarihçiler dahil – kısıtlı bilgilerle, yoruma ve hatta tahmine dayalı eserler vermiş.

                                                    ***

Elle tutulur en eski kaynakları Türkologlar ve mitoloji bilimiyle ilgilenenlerden öğreniyorsunuz. Üstelik dünyanın en önemli Türkologları ve Türk mitolojisi araştırmacıları Türk değil!

***

Türkoloji eserlerini ve Türk mitolojisi üzerine yazılmış ilmi kitapları incelediğimde, kadim Türklerin dinlerinde Hıristiyanlığın üçleme inancının izlerini yakalıyorsunuz.

Eski Türk inanışları, bir şekilde Hıristiyanlığı etkilemiş olabilir mi?

Bence tersine bir durum var… 19. Yüzyılda Altaylarda dolaşan Rus, Macar, Alman ve İskandinav bilim adamları, Türk mitleriyle ilgili yaptıkları derlemelerde kendi inanışları ile Altayların kadim halklarının inançları arasında paralellik kurmaya gayret etmişler gibi…

                                                 ***

Benim anladığım eski Türkler, antik çağdan evvel her topluluk gibi tabiat dinlerine, totemciliğe inanmışlar. Klan olmaktan çıkıp boy ve budun bağları oluşunca Altay, Sibirya ve Moğolistan halklarıyla ilişkiler yoğunlaşmış. Birbirine yakın toplumların kültürleri, ortaya bir bozkır dini çıkartmış.

Bu dinin görünen yüzünde şaman denen kimseler olduğu için diğer halklar buna “Şamanizm” demişler.

Bu dinde Göktengri denen tek ve mutlak bir yaratıcı var. Bunun dışında batılı mitoloji âlimlerinin “tanrı” yakıştırması yaptığı başka güçler de var. Ülgen, Umay, Kayra, Erlig gibi…

Batılı yazarlar, bunları biraz Yunan tanrılarına biraz da Hıristiyanlıktaki üçlemeye benzeterek yorumlamış. Tanrıların çocukları filan var mesela…

Ama bunlara dair hiçbir yazılı kaynak gösteremiyorlar. Sadece 19. Yüzyılın sonlarında yapılan saha araştırmalarında görüşülen Şamanlar ve benzeri sözlü kaynakların söylediklerinden yapılan derlemeler bulunuyor.

Bunlar da dediğim gibi geleneksel Yunan mitolojisi ve Hıristiyanlık mitleriyle yorumlanmışa benziyor.

                                                    ***

Biz kendi mitolojimizle barışıp kendi antik tarihimizi yazmazsak sonu böyle olur!

Bizim bir Homeros’umuz olmamış. Göktürk yazıtlarını okumayı bile biz değil Danimarkalı bir bilgin, ta 1893’te başarmış.

Eh, biz geçmişimize sırtımızı dönersek bizi bize eloğlu anlatır tabii…

 

NOT: Türk mitolojisi hakkında youtube kanalımda görüntülü köşe yazıları yayınlayarak okuyucu / izleyicilerimle  sohbet etme niyetim var. İlk görüntülü köşe yazımın linkini sitemizin editörleri yazıma ekleyecekler…