Av. Kürşat Orhan Şimşek

BAYRAM ve SÜLEYMANİYE

Av. Kürşat Orhan Şimşek

Şükür kavuşturana derler ya hani!

İşte öyle kavuştuk.

Ramazan Bayramı tabiri caizse müminin ödül günüdür.

Bir ay süren nefis ve arzularına karşı verdiği mücadelenin sonucunda kendisine Rabbi tarafından vaat edilene kavuşma ümididir.

Bu öyle bir ümit ki, Ramazan Bayramı ile adeta toplumsal bir coşkuya döner.

Fakat, Türk Milleti için dini bayram olan Ramazan Bayramı’nın milli ve kültürel bir yanının da olduğu muhakkaktır.

Bu yönüyle bakıldığında O, sadece inançlı insanlarımız için değil tüm toplum bakımından kapsayıcıdır.

Etrafımıza baktığımızda da bunu açıkça görebiliriz.

Oruç tutan, tutmayan hemen herkesin birbirleriyle bayramlaştığı, bayram kutlamasına ve coşkusuna katıldığı gerçek bir vaka olarak ortadadır.

İşte bu, dini bayram olan Ramazan Bayramının, Türk Toplumu için milli ve kültürel bir yönü olduğu gerçeğiyle açıklanabilir.

Ramazan Bayramına toplumun tüm bireyleri olarak sahip çıkar ve kutlamalara da katılırız.

Milletimizin kaynaşması, birlik ve beraberliği, huzur ve barışı için bu milli dokunun aynen muhafazası çok önemlidir.

Türk Milleti olarak bu coğrafyadaki binlerce yıllık varlığımızı bu kaynaşma ve hoşgörü kültürüne borçluyuz.

Dini bir bayramın milli dokularla bezenmesi ve ona kendi kültürel kodlarımızın nakşedilmesi, İslam’ı kendine has güzelliklerle yorumlayan Türk Milleti’ne has bir özelliktir.

Türkistan Piri Hoca Ahmet Yesevi, Anadolu Erenleri Hacı Bektaş Veli, Hacı Bayram Veli ve Yunus Emre’nin İslami yorumlarıyla hoş görü ikliminden beslenen Türk Milleti, dini bayramları da ayrışma unsuru değil birleşme unsuru olarak görmüştür.

Yazılı ve görsel medya veya benzeri diğer araçlarla ayrıştırıcı ve ayrımcı dil kullanan idareci ve siyasilere inat, insanımız her gün daha da kenetlenecek ve aydınlık yarınlarına yürümeye devam edecektir.

Bu aynı zamanda bir zarurettir.

Aslolan toplumdaki fay hatlarını kaşıyarak günlük siyasi çıkarlara alet etmek değil, o fay hatlarını hoşgörü ikliminden besleyip kapatarak toplumsal kenetlenmeyi sağlamaktır.

Bu nedenle siz, siyaset şovmenlerini bir tarafa bırakarak etrafınızdaki dost, akraba, komşu herkesle ayrımsız bayramlaşın.

İnanın, bu hem sizin sağlığınızın hem de toplumsal sağlığımızın anahtarı olacaktır.

Gerçi bu bayram biraz hüzünlüyüz!

Camilerimizden ayrı düştük.

Bayram Namazında o kutlu mabetlerimizde buluşamadık.

Malum virüs nedeniyle hepimiz evlerimize adeta hapsolduk.

Genelde her Ramazan Bayramı İstanbul’da kalmayı ve Mimar Sinan’ın o muhteşem eseri Süleymaniye Camii’nde bayram namazı kılmayı yeğlerim.

Süleymaniye Camii, Osmanlı’nın muhteşem dönemi Kanuni Sultan Süleyman devrinde 1551-1558 yılları arasında inşa edilmiş bir şaheserdir.

Yakın dostlarla orada buluşmak, bayram namazı kılmak, akabinde de cami karşısındaki tarih kokan mekânlarda sabah çorbası içmek doyumsuz bir andır.

Yaşayan bilir derler ya! İşte öyle bir şey.

Bu öğrencilik yıllarımdan kalma yaklaşık 30 yıllık bir alışkanlık benim için.

Bunda Süleymaniye Camii için yazılmış büyük şair Yahya Kemal Beyatlı’nın o muhteşem “Süleymaniye’de Bayram Sabahı” şiirinin de etkisi olduğunu kabul etmeliyim.

Şair bu manevi iklimi öyle güzel aksettirmiş ki dizelerine; şiiri okuyan bu maneviyat içinde bulunma arzusu hisseder.

 

Ne diyor şair;

Ulu mâbed! Seni ancak bu sabâh anlıyorum;

Ben de bir vârisin olmakla bugün mağrûrum;

Bir zaman hendeseden âbide zannettimdi;

Kubben altında bu cumhûra bakarken şimdi,

Senelerden beri rü'yâda görüp özlediğim

Cedlerin mağfiret iklîmine girmiş gibiyim.

….

Ne kadar sâf idi sîmâsı bu mü'min neferin!

Kimdi? Bânisi mi, mîmârı mı ulvî eserin?

Tâ Malazgirt ovasından yürüyen Türkoğlu

Bu nefer miydi?Derin gözleri yaşlarla dolu,

Yüzü dünyâda yiğit yüzlerinin en güzeli,

Çok büyük bir iş görmekle yorulmuş belli;

 

Bu topraklardaki bin yıllık medeniyetimizin muhteşem iklimi, bu camii ve onu anlatan şairin bu dizelerinde adeta vücut buluyor.

İşte ben bu atmosferin içinde kendimi o devrin dünyasında hissediyorum.

Bu bayram, malum salgın hastalık nedeniyle bu maneviyattan ve kutlu iklimden ayrı kalmış olsak da inancımız ve ümitlerimiz var.

İnşallah, güzel günler gelecek ve yine mabetlerimizin o kutlu kubbeleri altında aynı haz ve iştiyakla buluşacağız.

Bu vesileyle hepinizin Ramazan Bayramını kutluyorum.

Sağlıcakla…